
Aslı Göksel
1953 yılında Ankara’da dünyaya gelen Aslı Göksel, doktor Hüsnü Göksel ile Selma Ertegün Göksel’in kızıdır. Babası tarafından kökeni Silivri’ye dayanan bir hekim ailesinden gelen Göksel’in büyükbabası Doktor Aziz Bey, Kuvâ-yi Milliye saflarında görev yapmış, Bandırma’da Yunan ordusuna esir düşmüş ve Lefkada Adası’nda üç yıl tutuklu kalmıştır. Anne tarafı Özbekler Tekkesi şeyhlerine ve önemli simalarına uzanan derin bir dini-sosyal geçmişe sahiptir. Annesi Selma Ertegün, Münir Ertegün’ün kızı; Ayşe Hamide Hanım’ın torunudur. Göksel, bu aile geleneğinin bir iz düşümü olarak doğumunda anneannesinin ilhamıyla göbek adı olarak “Ayşe Hamide” ismini de almıştır.
Aslı Göksel’in Özbekler Tekkesi ile ilişkisi, küçük yaşlarda yazları İstanbul’a yaptığı ziyaretlerle başlamıştır. 1960’lı yıllardan itibaren Kurban Bayramı vesilesiyle yapılan ziyaretlerinde tekkeye dair canlı hatıralar edinen Göksel, Şeyh Necmettin Efendi ve eşi Kudret Hanım’ı yakından hatırlamakta selamlıkta kurulan pilav sofraları ve musiki meclislerini canlı bir şekilde aktarmaktadır.
Aslı Göksel eğitim hayatına Ankara Koleji’nde başlamış, ardından lisans eğitimine ABD’de devam etmiştir. Reed College’da geçirdiği kısa sürenin ardından Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’ne geçiş yapmış; ardından Dilbilim yüksek lisansını tamamlamıştır. 12 Eylül döneminin ardından eğitimine yurt dışında devam eden Göksel, Londra Üniversitesi School of Oriental and African Studies’te doktorasını tamamlamış, 1996 yılında Türkiye’ye dönerek Boğaziçi Üniversitesi’nde yarı zamanlı öğretim üyeliğine başlamıştır. 2020 yılında emekli olmuştur.
Prof. Dr. Göksel, akademik kariyerinin yanında ailevi hafızanın aktarımında da önemli bir rol üstlenmiştir. Dedesi Münir Ertegün’ün arşivini muhafaza etmiş; Yahya Kemal Beyatlı ile yazışmalar, diplomatik belgeler ve aile fotoğraflarını titizlikle korumuştur. Ailesiyle birlikte Özbekler Tekkesi haziresine defnedilen akrabalarının hatıralarını canlı tutmuş, tekkenin restorasyonu ve mekânsal değişim sürecine dair gözlemlerini paylaşmıştır. Göksel’in biyografisi, hem Cumhuriyet dönemi sivil toplum hafızasını hem de Osmanlı’dan devralınan bir tekkenin aile içi devamlılığını akademik bir dikkatle gözler önüne sermektedir.